Savcılık Makamı tarafından verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararlara (KYOK) karşı yapılan itirazın reddinden sonra, aynı fiile ilişkin kamu davası açılmasının mümkün olup olmadığı hususu uygulamada merak konusu olmaktadır. Bununla birlikte, takipsizlik kararı kesinleşen fiile ilişkin kamu davası açılması mümkünse, kamu davasının hangi şartlarda açılabileceği veya başvurunun hangi makama yapılacağı gibi sorular da uygulamada sıkça kafa karışıklığı yaratmaktadır. Yazımızda bu konular Yargıtay kararları ışığında incelenmiştir.
KYOK’a karşı yapılan itirazın reddinden sonra tekrar kamu davası açılması hususu, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 173/6. Maddesi ile düzenlenmiş olup, ilgili kanun maddesi: “İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172’nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.” şeklindedir. Dolayısı ile buradan da anlaşıldığı üzere belirli şartlarda tekrar kamu davası açılması mümkün olup, işbu şartlar ve başvuru makamına ilişkin bilgiler CMK 172/2 maddesinde yer almaktadır. İlgili kanun maddesine bakıldığında: “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.” şeklinde bir düzenleme olduğu görülmektedir.
Yani işbu maddeden anlaşıldığı üzere aynı fiile ilişkin yeniden soruşturma açılabilmesi için iki şart bulunmaktadır. Bu şartlar:
1) Kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni bir delilin ortaya çıkması ve
2) Sulh ceza hakimliğinden KYOK’un kaldırılmasına ilişkin karar alınması şeklindedir.
Burada kafa karışıklığına sebep olabilecek bir diğer önemli husus ise yeni delil kavramından ne anlaşılması gerektiğidir. Bu hususta Yargıtay Kararları uyarınca yeni delil olarak kabul edilen delillerin; ele geçirilemeyen veya dosyada bulunmasına rağmen Cumhuriyet savcısı tarafından görülmeyen/değerlendirilmeyen bir delil olması gerekmektedir. Bununla birlikte yeni bir delilin ortaya çıkması tek başına kamu davası açılması için yeterli değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, ortaya çıkan bu yeni delilin tek başına veya diğer delillerle birlikte bir suçun işlendiğini kuvvetle ispatlama gücüne sahip olması gerekliliğini de bir ön koşul olarak aramaktadır.
Bu hususta Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/984 E., 06.10.2020 tarihli kararında, yeni delilden ne anlaşılması gerektiğine ilişkin kriterlerini detaylı bir şekilde ifade etmiştir. İlgili kararda: “(…) kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan önce mevcut olan, ancak ele geçirilemeyen, dosyada bulunan ancak Cumhuriyet savcısı tarafından görülmeyen ve değerlendirilmeyen delil, yeni delildir. Yeni bir soruşturmanın başlatılabilmesi için, delilin yeni olmasının yanında tek başına veya diğer delillerle birlikte bir suçun işlendiğini kuvvetle ispatlama gücüne sahip olması gerekir. Dava açmaya yetecek kadar güçlü elverişlilikte veya kovuşturmama kararının nedenini ortadan kaldırıcı ve ayrıca davanın da açılmasını sağlayacak kuvvette, suç şüphesini kuvvetlendirici nitelikte bulunması gerekir. Bu nitelikte yeni bir delil ortaya çıktığında, Cumhuriyet savcısı işe tekrar el atarak, iddianame düzenleyebilecek, kabulü hâlinde kamu davası açılmış olacaktır.” şeklinde hüküm kurularak, sadece yeni delilden ne anlaşılması gerektiği değil; ayrıca başvuru usulünün de nasıl olacağı hususu hüküm altına alınmıştır.
Buna göre, KYOK’a itirazın reddinden sonra kamu davası açılabilmesi için şikayet dilekçesini ilk KYOK verilen soruşturma dosyasına sunmak gerekmektedir. Bu doğrultuda, yeni delili ihtiva eden bir şikâyet dilekçesinin, Cumhuriyet Başsavcılığı’na hitaben düzenlenmesi ve KYOK verilen soruşturma dosyasına sunulması gerekmektedir. Bunun akabinde şikayet dilekçesi, Savcılık tarafından “yeni delil” elde edilip edilmediğini takdir ederek dosyayı sulh ceza hakimliğine iletilecek, sulh ceza hakimliği tarafından yeni delillerin kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak nitelikte olduğuna kanaat getirilirse, Savcılık tarafından KYOK verilen olay bakımından iddianame hazırlanabilecektir.
Konuyla ilgili olarak, söz konusu delillerin değerlendirmesinin kim tarafından ve nasıl yapılacağına ilişkin Prof. Dr. Ersan Şen bir internet sitesi için yazdığı köşe yazısında: “(…) Bir delilin; “yeni delil” sıfatı taşıyıp taşımadığına dair takdir yetkisi, Cumhuriyet savcısına aittir, (…) CMK m.172/2’de; delilin niteliğine ilişkin özel bir şart aranmamış, konu Cumhuriyet savcısının takdirine bırakılmıştır. Bununla birlikte; KYOK’dan sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilse bile, aynı fiilinden dolayı kamu davası açılabilmesi için sulh ceza hakimliğinden izin alınması şarttır. Çünkü dosyaya giren ve yeterli şüphe oluşturduğu düşünülen yeni delilin, kamu davası açmak için yeterli şüpheyi ortaya koyup koymadığı kararını sulh ceza hakimi verecektir.“ ifadelerini kullanmıştır. (https://www.hukukihaber.net/kyok-sonrasi-yeni-delil-makale,6733.html)
Sulh ceza hakimliğine itiraz edilmeksizin kesinleşen KYOK’larda da CMK madde 172/2 ve madde 173/6 uyarınca yukarıda belirtildiği şekilde yeni soruşturma açılabilmesi mümkündür. Ayrıca özellikle belirtilmelidir ki, itiraz neticesin kesinleşen takipsizlik kararlarında, kararının kaldırılmasına ilişkin kararı vermesi gereken sulh ceza hakimliği, daha önce kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itirazı reddeden sulh ceza hakimliği olmalıdır. Bu hususta, ilk ret kararını veren sulh ceza hakimliğinin yetkili olduğundan bahseden çeşitli Yargıtay kararları bulunmaktadır.
Bu kararlara örnek olarak Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2019/9286 E. 2021/1637 K. sayılı kararında:
“(…) 5271 Sayılı CMK’nın 173/6. madde ve fıkrası uyarınca, daha önce kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine karar verilmesinden sonra yeni delil varlığı nedeni ile sanık hakkında kamu davası açılabilmesinin itirazın reddine karar veren merciin bu hususta karar vermesi şartına bağlı olduğunun (…) gözetilmeden açılan dava üzerine yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde beraat hükümleri kurulması, Kanuna aykırı olup (…)” şeklinde hüküm kurmuştur.
Her ne kadar ortaya çıkan delillerin yeni delil niteliğine haiz olup olmadığının değerlendirecek olan Cumhuriyet savcısında olsa da, takdirin tamamen Cumhuriyet savcısına bırakılmasının doğru olmadığına yönelik Yargıtay kararları da mevcuttur. Bu kararlarda sulh ceza hakiminin de ortaya çıkan delil üzerinde Savcının değerlendirmeleriyle tamamen bağlı olmayıp kendisinin de değerlendirmelerde bulanması gerektiği sonucuna ulaşabiliriz.
Bu hususta Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 26.4.2017 tarihli E. 2017/1526, K. 2017/3449 numaralı kararında:
“(…)şikayetçinin talebinde gerekçe gösterilen hususlarla soruşturma dosyasına sunduğu belgelerin yeni delil niteliğinde olup olmadığı ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılarak dosyanın yeniden ele alınması gerekip gerekmediği konusunda bir karar verilmesi gerekirken, şikayetçinin dilekçesinde belirtmiş olduğu hususların yeni delil niteliğinde olup olmadığının ve re’sen soruşturma açılıp açılmayacağının takdirinin tamamen Cumhuriyet Başsavcılığına ait olduğu gerekçesiyle Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 29.04.2016 tarihli ve 2016/10529 soruşturma, 2016/6466 Sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine dair Samsun 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 30.05.2016 tarihli ve 2016/1346 değişik iş sayılı kararının kaldırılmasının mümkün olmadığına dair Samsun 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 13.10.2016 tarihli ve 2016/2778 değişik iş sayılı kararında isabet görülmemiş olup(…)” şeklinde hüküm kurmuştur.
Yukarıda sayılan şartlar gerçekleşmeden, kesinleşen takipsizlik kararlarının kaldırması ve yeni bir soruşturmanın açılması mağduriyete ve hukuki öngörülebilirliğin zedelenmesine yol açabilecektir. Aynı şekilde yeterli şüphe oluşturan, yeni bir delilin mevcut olmasına rağmen yeni soruşturma açılmaması da adalete duyulan güveni zedeleyecektir. Bu kapsamda CMK madde 172/2 ve madde 173/6 uyarınca yapılan başvuruların yukarıda saydığımız koşulları sağlayıp sağlamadığının dikkatlice değerlendirilerek karar verilmesi son derece önem taşımaktadır.
Savcılık Makamı tarafından verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararlara (KYOK) karşı yapılan itirazın reddinden sonra, aynı fiile ilişkin kamu davası açılmasının mümkün olup olmadığı hususu uygulamada merak konusu olmaktadır. Bununla birlikte, takipsizlik kararı kesinleşen fiile ilişkin kamu davası açılması mümkünse, kamu davasının hangi şartlarda açılabileceği veya başvurunun hangi makama yapılacağı gibi sorular da uygulamada sıkça kafa karışıklığı yaratmaktadır. Yazımızda bu konular Yargıtay kararları ışığında incelenmiştir.
KYOK’a karşı yapılan itirazın reddinden sonra tekrar kamu davası açılması hususu, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 173/6. Maddesi ile düzenlenmiş olup, ilgili kanun maddesi: “İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172’nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.” şeklindedir. Dolayısı ile buradan da anlaşıldığı üzere belirli şartlarda tekrar kamu davası açılması mümkün olup, işbu şartlar ve başvuru makamına ilişkin bilgiler CMK 172/2 maddesinde yer almaktadır. İlgili kanun maddesine bakıldığında: “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.” şeklinde bir düzenleme olduğu görülmektedir.
Yani işbu maddeden anlaşıldığı üzere aynı fiile ilişkin yeniden soruşturma açılabilmesi için iki şart bulunmaktadır. Bu şartlar:
1) Kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni bir delilin ortaya çıkması ve
2) Sulh ceza hakimliğinden KYOK’un kaldırılmasına ilişkin karar alınması şeklindedir.
Burada kafa karışıklığına sebep olabilecek bir diğer önemli husus ise yeni delil kavramından ne anlaşılması gerektiğidir. Bu hususta Yargıtay Kararları uyarınca yeni delil olarak kabul edilen delillerin; ele geçirilemeyen veya dosyada bulunmasına rağmen Cumhuriyet savcısı tarafından görülmeyen/değerlendirilmeyen bir delil olması gerekmektedir. Bununla birlikte yeni bir delilin ortaya çıkması tek başına kamu davası açılması için yeterli değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, ortaya çıkan bu yeni delilin tek başına veya diğer delillerle birlikte bir suçun işlendiğini kuvvetle ispatlama gücüne sahip olması gerekliliğini de bir ön koşul olarak aramaktadır.
Bu hususta Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/984 E., 06.10.2020 tarihli kararında, yeni delilden ne anlaşılması gerektiğine ilişkin kriterlerini detaylı bir şekilde ifade etmiştir. İlgili kararda: “(…) kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan önce mevcut olan, ancak ele geçirilemeyen, dosyada bulunan ancak Cumhuriyet savcısı tarafından görülmeyen ve değerlendirilmeyen delil, yeni delildir. Yeni bir soruşturmanın başlatılabilmesi için, delilin yeni olmasının yanında tek başına veya diğer delillerle birlikte bir suçun işlendiğini kuvvetle ispatlama gücüne sahip olması gerekir. Dava açmaya yetecek kadar güçlü elverişlilikte veya kovuşturmama kararının nedenini ortadan kaldırıcı ve ayrıca davanın da açılmasını sağlayacak kuvvette, suç şüphesini kuvvetlendirici nitelikte bulunması gerekir. Bu nitelikte yeni bir delil ortaya çıktığında, Cumhuriyet savcısı işe tekrar el atarak, iddianame düzenleyebilecek, kabulü hâlinde kamu davası açılmış olacaktır.” şeklinde hüküm kurularak, sadece yeni delilden ne anlaşılması gerektiği değil; ayrıca başvuru usulünün de nasıl olacağı hususu hüküm altına alınmıştır.
Buna göre, KYOK’a itirazın reddinden sonra kamu davası açılabilmesi için şikayet dilekçesini ilk KYOK verilen soruşturma dosyasına sunmak gerekmektedir. Bu doğrultuda, yeni delili ihtiva eden bir şikâyet dilekçesinin, Cumhuriyet Başsavcılığı’na hitaben düzenlenmesi ve KYOK verilen soruşturma dosyasına sunulması gerekmektedir. Bunun akabinde şikayet dilekçesi, Savcılık tarafından “yeni delil” elde edilip edilmediğini takdir ederek dosyayı sulh ceza hakimliğine iletilecek, sulh ceza hakimliği tarafından yeni delillerin kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak nitelikte olduğuna kanaat getirilirse, Savcılık tarafından KYOK verilen olay bakımından iddianame hazırlanabilecektir.
Konuyla ilgili olarak, söz konusu delillerin değerlendirmesinin kim tarafından ve nasıl yapılacağına ilişkin Prof. Dr. Ersan Şen bir internet sitesi için yazdığı köşe yazısında: “(…) Bir delilin; “yeni delil” sıfatı taşıyıp taşımadığına dair takdir yetkisi, Cumhuriyet savcısına aittir, (…) CMK m.172/2’de; delilin niteliğine ilişkin özel bir şart aranmamış, konu Cumhuriyet savcısının takdirine bırakılmıştır. Bununla birlikte; KYOK’dan sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilse bile, aynı fiilinden dolayı kamu davası açılabilmesi için sulh ceza hakimliğinden izin alınması şarttır. Çünkü dosyaya giren ve yeterli şüphe oluşturduğu düşünülen yeni delilin, kamu davası açmak için yeterli şüpheyi ortaya koyup koymadığı kararını sulh ceza hakimi verecektir.“ ifadelerini kullanmıştır. (https://www.hukukihaber.net/kyok-sonrasi-yeni-delil-makale,6733.html)
Sulh ceza hakimliğine itiraz edilmeksizin kesinleşen KYOK’larda da CMK madde 172/2 ve madde 173/6 uyarınca yukarıda belirtildiği şekilde yeni soruşturma açılabilmesi mümkündür. Ayrıca özellikle belirtilmelidir ki, itiraz neticesin kesinleşen takipsizlik kararlarında, kararının kaldırılmasına ilişkin kararı vermesi gereken sulh ceza hakimliği, daha önce kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itirazı reddeden sulh ceza hakimliği olmalıdır. Bu hususta, ilk ret kararını veren sulh ceza hakimliğinin yetkili olduğundan bahseden çeşitli Yargıtay kararları bulunmaktadır.
Bu kararlara örnek olarak Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2019/9286 E. 2021/1637 K. sayılı kararında:
“(…) 5271 Sayılı CMK’nın 173/6. madde ve fıkrası uyarınca, daha önce kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine karar verilmesinden sonra yeni delil varlığı nedeni ile sanık hakkında kamu davası açılabilmesinin itirazın reddine karar veren merciin bu hususta karar vermesi şartına bağlı olduğunun (…) gözetilmeden açılan dava üzerine yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde beraat hükümleri kurulması, Kanuna aykırı olup (…)” şeklinde hüküm kurmuştur.
Her ne kadar ortaya çıkan delillerin yeni delil niteliğine haiz olup olmadığının değerlendirecek olan Cumhuriyet savcısında olsa da, takdirin tamamen Cumhuriyet savcısına bırakılmasının doğru olmadığına yönelik Yargıtay kararları da mevcuttur. Bu kararlarda sulh ceza hakiminin de ortaya çıkan delil üzerinde Savcının değerlendirmeleriyle tamamen bağlı olmayıp kendisinin de değerlendirmelerde bulanması gerektiği sonucuna ulaşabiliriz.
Bu hususta Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 26.4.2017 tarihli E. 2017/1526, K. 2017/3449 numaralı kararında:
“(…)şikayetçinin talebinde gerekçe gösterilen hususlarla soruşturma dosyasına sunduğu belgelerin yeni delil niteliğinde olup olmadığı ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılarak dosyanın yeniden ele alınması gerekip gerekmediği konusunda bir karar verilmesi gerekirken, şikayetçinin dilekçesinde belirtmiş olduğu hususların yeni delil niteliğinde olup olmadığının ve re’sen soruşturma açılıp açılmayacağının takdirinin tamamen Cumhuriyet Başsavcılığına ait olduğu gerekçesiyle Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 29.04.2016 tarihli ve 2016/10529 soruşturma, 2016/6466 Sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine dair Samsun 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 30.05.2016 tarihli ve 2016/1346 değişik iş sayılı kararının kaldırılmasının mümkün olmadığına dair Samsun 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 13.10.2016 tarihli ve 2016/2778 değişik iş sayılı kararında isabet görülmemiş olup(…)” şeklinde hüküm kurmuştur.
Yukarıda sayılan şartlar gerçekleşmeden, kesinleşen takipsizlik kararlarının kaldırması ve yeni bir soruşturmanın açılması mağduriyete ve hukuki öngörülebilirliğin zedelenmesine yol açabilecektir. Aynı şekilde yeterli şüphe oluşturan, yeni bir delilin mevcut olmasına rağmen yeni soruşturma açılmaması da adalete duyulan güveni zedeleyecektir. Bu kapsamda CMK madde 172/2 ve madde 173/6 uyarınca yapılan başvuruların yukarıda saydığımız koşulları sağlayıp sağlamadığının dikkatlice değerlendirilerek karar verilmesi son derece önem taşımaktadır.